فتاوى واسئلة عن الاسلام | |
افحص جهازك بالمجان | |
منتدى الزواج الاسلامي | |
saad lchgar | |
موقع صباغة الديكور والفيرني | |
منتدى يسوع | |
كل البرامج تجدها هنا | |
جمعية الزهور zohor | |
ابحت عن عمل | |
اكبر تجمع عربي على النت | |
التجارة مع الله | |
منتدى اسلامي للنساء | |
ألعب مجانا بدون تحميل | |
| | Romantik Milliyetçiliğin Kan Dökücülüğü | |
| | كاتب الموضوع | رسالة |
---|
haakan وسام ذهبي
عدد الرسائل : 655 نقاط : 1830 تاريخ التسجيل : 16/07/2009
| موضوع: Romantik Milliyetçiliğin Kan Dökücülüğü الأربعاء سبتمبر 09, 2009 10:22 am | |
| Kanı ve kan dökmeyi kutsal sayan bu ruh hali, insanlık tarihinin gördüğü en kanlı savaşların da ateşleyicisi olmuştur. I. ve II. Dünya Savaşları, romantik milliyetçilerin kapışmasından başka bir şey değildir. En açık olarak Almanya'da görülen romantik milliyetçi akım, dönemin İngiliz, Fransız ve Rus toplumlarında da etkili olmuş ve bu ülkelerin yönetici kadrolarını savaşa sürüklemiştir. Anlaşmalarla çözülebilecek sorunlar körüklenmiş ve dünya milyonlarca insanın hayatına mal olan bir kıyım yaşamıştır.
I. Dünya Savaşı'nın gelişimini incelemek, romantik milliyetçiliğin sonuçlarını göstermesi açısından faydalıdır. Savaşa pek çok ülke katılmış olmasına rağmen temelde birkaç öncü devlet vardır: Bir tarafta İngiltere, Fransa ve Rusya, diğer tarafta ise Almanya ve Avusturya-Macaristan. Savaşın başında bu ülkelerdeki generallerin hepsinin ortak düşüncesi, güçlü bir saldırıyla düşman hatlarını yarıp dağıtacakları ve birkaç haftaya kalmadan zafere ulaşacakları yönünde olmuştur. Oysa savaş hiç kimseye zafer getirmemiştir.
Almanya 1914'te Fransa ve Belçika'ya ani bir saldırı ile girdikten ve biraz ilerledikten sonra savaş kilitlenmiş ve karşılıklı kurulan cepheler tam 3.5 yıl boyunca hemen hiç kımıldamamıştır. Her iki taraf da düşman cephesini yaracağı umuduyla defalarca birbirine saldırmış, ama hiçbir şey değişmemiştir. Alman saldırısıyla başlayan ünlü Verdun muharebesinde toplam 315.000 Fransız ve 280.000 Alman askeri ölmüş, ama cephe sadece birkaç kilometre geriye kaymıştır. Aylar sonra İngiliz ve Fransızlar Somme muharebesi ile karşı saldırıya geçmişler, kanlı çarpışmalar sonucunda 600.000 Alman, 400.000'den fazla İngiliz ve yaklaşık 200.000 Fransız askeri ölmüş, sonuçta Alman cephesi sadece 11 kilometre geriye püskürtülebilmiştir. Romantik marşlarla, ateşli şiirlerle, "Alman ruhu", "İngiliz onuru", "Fransız cesareti" gibi suni duygusal kavramlarla coşarak akılcı olmayan kararlar veren idareciler, kendi halklarını kıyıma uğratmışlardır. Hayatta kalan askerlerin çoğunda, 3.5 yıl boyunca çamurlu bir siperde kafalarını kaldırmadan ve sürekli bombardıman altında yaşamanın getirdiği psikolojik sorunlar baş göstermiştir.
Romantik milliyetçiliğin sebepsiz kan dökücülüğünün I. Dünya Savaşı'ndaki çarpıcı bir örneği, Fransız General Robert Nivelle'in Nisan 1917'de Alman hatlarına başlattığı saldırıdır. Nivelle, saldırıdan önce "sadece iki gün içinde Alman hatlarını yaracaklarını ve bir hafta içinde kesin zafere ulaşacaklarını" vaat etmiştir. Alman ordusu daha avantajlı bir durumda olmasına rağmen, bu duygusal vaadin etkisinde kalan Fransız ordusu 16 Nisan'da saldırıya geçmiş, iki günde sonuca ulaşmasını umdukları saldırı 1.5 aydan fazla sürmüş, yine hiçbir sonuç elde edilememiş, yüzbinlerce asker ölmüş, sonunda Fransız birlikleri arasında iç isyanlar başgöstermiştir.
Aynı kan dökücü zihniyet, II. Dünya Savaşı'nda da hayata geçmiş, bu kez çok daha fazla insan, toplam 55 milyon kişi, Hitler, Mussolini, Stalin gibi psikopat ruhlu romantiklerin ihtirasları nedeniyle ölmüştür.
Yalnızca dünya savaşları değil, farklı ülkeler, kabileler veya örgütler arasındaki savaş ve çatışmaların temelinde de romantizmin büyük rolü bulunmaktadır. İçinde yaşadığı dünyanın şartlarını akılcı olarak düşünemeyen, duygusal sloganların, kahramanlık hikayelerinin, ateşli marşların ve şiirlerin etkisiyle silaha sarılan milyonlar, hem kendilerinin hem de düşman saydıkları kimselerin kanını dökmüş ve dünyayı karmaşa ve fitne içine düşürmüşlerdir.
Kitabın başında, duygusallığın, insanlığı Allah'ın yolundan çıkarmak ve belalara uğratmak için şeytan tarafından kullanılan bir silah olduğunu vurgulamıştık. Şeytanın insanlara kurmuş olduğu bu tuzak, romantik milliyetçilikte çok açık şekilde ortaya çıkmaktadır. Allah Kuran'da, şeytanın, etkilediği insanları nasıl bir çatışma, kargaşa ve terör ortamına soktuğunu şöyle bildirir:
(Allah) Demişti ki: "Git, onlardan kim sana uyarsa, şüphesiz sizin cezanız cehennemdir; eksiksiz bir ceza. Onlardan güç yetirdiklerini sesinle sarsıntıya uğrat, atlıların ve yayalarınla onların üstüne yaygarayı kopar, mallarda ve çocuklarda onlara ortak ol ve onlara çeşitli vaadlerde bulun." Şeytan, onlara aldatmadan başka bir şey vadetmez. (İsra Suresi, 63-64)
Bu ayette, şeytanın, kontrolü altındaki insanları kullanarak yeryüzünde "sarsıntıya uğratan sesler" ve "yaygaralar koparan ordular" oluşturacağı bildirilmektedir ki, romantik milliyetçiliğin sonuçları da bu şekildedir. | |
| | | haakan وسام ذهبي
عدد الرسائل : 655 نقاط : 1830 تاريخ التسجيل : 16/07/2009
| موضوع: رد: Romantik Milliyetçiliğin Kan Dökücülüğü الأربعاء سبتمبر 09, 2009 10:23 am | |
| Romantik Milliyetçiliğin Fikri Temeli: Darwinizm
Romantik milliyetçiler, duygusal bir eğilim olan kan dökücülüğü desteklemek için birtakım felsefi ve sözde bilimsel açıklamalara da başvurmuşlardır. Bu açıklamaların temeli, Darwin'in evrim teorisidir.
İngiliz biyolog Darwin, 1859 yılında yayınlanan "Türlerin Kökeni" adlı kitabında, doğada acımasız bir yaşam mücadelesi olduğunu, bu mücadelenin canlıları geliştirdiğini ve yeni türlerin de bu mücadelenin kazanılması ve kaybedilmesine göre ortaya çıktığını ileri sürmüştür. Bir başka deyişle Darwin'e göre gelişmenin anahtarı "çatışma"dır. Darwin 1871 yılında yayınladığı "İnsanın Türeyişi" adlı kitabında bu fikirlerini daha da vurgulu hale getirmiştir. Dahası, bu kitapla birlikte, insan ırklarının bazılarının diğerlerine göre daha ileri olduğunu öne sürmüş, yani ırkçılığa zemin sağlamıştır. Darwin Avrupalı beyaz ırkları "ileri ırklar" olarak sayarken, zencileri, Asyalıları ve hatta Türkleri de "yarı maymun ilkel ırklar" olarak tanımlamıştır.
Darwin'in bilim dışı bu teorisinin yayılmasıyla birlikte, ırkçılık ve çatışmacılık da hızla destek kazanmış, öyle ki bu iki kavram adeta "bilimsel birer gerçek" olarak algılanmaya başlamıştır.
İşte romantik milliyetçilerin Darwinizm'le olan ilişkisi de bu noktada ortaya çıkmaktadır. Romantik milliyetçiler, savaşa olan eğilimlerini ve kendi ırklarının diğerlerinden üstün olduğu yönündeki saplantılarını, Darwinizm'e dayandırmışlardır.
Olağanüstü bir kan dökücülüğe sahne olan I. Dünya Savaşı'nın ardında, Darwinizm'in bu karanlık telkinini bulmak mümkündür. Yüzbinlerce askeri gözlerini kırpmadan bir hiç uğruna ölüme gönderen Alman, Fransız, İngiliz, Rus veya Avusturyalı generaller, Darwinizm'in "canlılar çatışarak gelişir ve ırklar da savaşarak yücelir" şeklindeki yalanına inanmışlar ve bu ruh hali içinde savaş emri vermişlerdir.
Örneğin I. Dünya Savaşı generallerinden Friedrich von Bernardi, savaş ve doğadaki savaşım kanunları arasındaki bağlantıyı şöyle kurmuştur:
Savaş biyolojik bir gereksinmedir, doğadaki unsurların çatışması kadar gereklidir; biyolojik yönden yerinde sonuçlar verir, çünkü bu sonuçlar, varlıkların temel özellikleriyle ilgilidir.
Avusturya-Macaristan'ın Başkomutanı General Franz Baron Conrad von Hoetzendorff ise, savaştan sonraki anılarında şöyle yazmıştır:
Dünya savaşının büyük felaketi, (insanoğlunun yaşam mücadelesi) prensibiyle tam bir uyum içinde gerçekleşmiştir. İnsanların ve devletlerin hayatlarının ana gücüyle oluşan bu savaş, aynen boşalması gereken bir yıldırım yükü gibi, doğanın bir kuralıdır.
Alman Şansölyesi (Başbakanı) Theobald von Bethman-Hollweg'in kişisel danışmanı ve sır dostu Kurt Riezler, 1914 yılında şöyle yazmıştır:
Mutlak ve ezeli düşmanlık, insanlar arasındaki ilişkilerin doğasında vardır. Her yerde gördüğümüz daimi nefret… insan tabiatının bozulmasından kaynaklanmamaktadır, aksine doğanın ve yaşamın kaynağının özünde zaten bu vardır.
Dönemin devlet adamlarını ve yönetici kadrolarını etkisi altına alan, düşmanlık ve çatışmanın insanın doğasında olduğu iddiası, kuşkusuz büyük bir yalandır. İnsan, evrimcilerin iddialarının tam tersine, şefkat, merhamet, sevgi ve anlayıştan zevk alacak şekilde yaratılmıştır. İnsanın fıtratı, yani doğası, Allah'ın emrettiği din ahlakını yaşamaktır. Bunun dışında insana empoze edilen her türlü batıl ve sapkın düşünce ise, hem kişide hem de toplumda bozulma ve dejenerasyona neden olur.
Romantizm, kendi çevresine karşı tutkulu bir bağlılığı, diğerlerine karşı ise öfke ve nefreti körükler. Bu ruh hali, Darwinizm'in "ırkların yaşam mücadelesi" kavramına çok uygun düşmüştür. Darwin'in teorisinin toplum bilimlerine uyarlanmış haline "Sosyal Darwinizm" adı verilir ve Sosyal Darwinizm, romantik milliyetçi ve ırkçı akımların en büyük dayanağı olmuştur. Amerikalı yazar Janet Biehl "Ecology and the Modernization of Fascism in the German Ultra-Right" (Ekoloji ve Alman Aşırı Sağında Faşizmin Modernizasyonu) başlıklı makalesinde bu konuda şunları yazmaktadır:
Alman aşırı sağında Sosyal Darwinizm'in derin kökleri vardır... Anglo-Amerikan Sosyal Darwinizmi'nde olduğu gibi, Alman Sosyal Darwinizmi de insanların sosyal kurumlarını insani olmayan dünyadan alınma "doğa yasaları" ile açıklamıştır. Ama Anglo-Amerikan Sosyal Darwinizmi "uygun olanların kazanması" kavramını vahşi kapitalist bir ormanda bireysel girişimlerin karı olarak yorumlarken, Alman Sosyal Darwinizmi "uygun olanların kazanması" kavramını ezici olarak ırk kavramında algılamıştır. Dolayısıyla, (bu düşünceye göre) "en uygun" olan ırk, sürdürdüğü "yaşam mücadelesi"nde tüm diğer rakiplerini altederek kazanacaktır, kazanmalıdır.
Almanya'da Sosyal Darwinizm'in en büyük temsilcisi, Ernst Haeckel (1834-1919) isimli ünlü bir Darwinist biyologtu. Darwin'in çalışmalarından çok etkilenen Haeckel, kendince Darwinizm'e "katkıda" da bulunmuş ve "Bireyoluş Soyoluşun Tekrarıdır" (Ontogeny Recapitulates Phylogeny) olarak özetlenen ve memelilerdeki embriyoların evrim sürecini yansıttığını öne süren teoriyi ortaya atmıştı. (Bu teorinin çürüklüğü yıllar sonra kesin olarak anlaşıldı ve dahası Haeckel'in kullandığı şemalarda sahtekarlık yaptığı ortaya çıktı.)
Haeckel, "Monist Birliği" adıyla, amacı ateizmi yaymak olan bir dernek kurmuş ve bu dernek aynı zamanda ırkçılığın ve romantik milliyetçiliğin merkezi olmuştur. 1920'lerde Hitler'in önderliğinde gelişen Nazi hareketi, Haeckel'in fikirlerinden ve Monist Birliği'nden etkilenmiştir. Konuyu araştıran tarihçi Daniel Gasman, The Scientific Origins of National Socialism: Social Darwinism in Ernest Haeckel and the German Monist League (Nasyonal Sosyalizmin Bilimsel Kökenleri: Ernest Haeckel'de ve Alman Monist Birliğinde Sosyal Darwinizm) adlı kitabında, şöyle yazar:
Almanya'daki ırkçılıktan ilham alan Sosyal Darwinizm... varlığını neredeyse tamamen Haeckel'e borçluydu... (Haeckel'in) fikirleri, ırkçılık, emperyalizm, romantizm, anti-Semitizm ve nasyonalizm akımlarının tek bir vücut altında birleşip tek bir ideoloji haline gelmesine hizmet etti... Volkism'im (romantik milliyetçi Alman halkçılığının) gerçekte tamamen akıldışı ve mistik fikirlerine bilimin ağırlığını katan kişi Haeckel'di.
Gasman aynı konuda şunları da yazmaktadır:
Denebilir ki, İngiltere'de Darwinizm, doğal dünyanın sosyal dünyaya bir izdüşümü olarak, "bırakınız yapsınlar" (laissez faire) kapitalizminin bireyciliğinin bir uzantısı olduysa, Almanya'da Alman romantizminin bir izdüşümü olmuştur... Darwinizm'in Almanya'da aldığı şekil, bir tür sahte bilimsel doğa dini, ırkçılıkla karışık bir doğaya tapınma mistisizmidir.
Janet Biehl de aynı konuda "Haeckel, mistik ırkçılığa ve nasyonalizme inanıyordu, öyle ki Alman sosyal Darwinizmi ilk başından itibaren romantik ırkçılığa ve romantik milliyetçiliğe sahte biyolojik bir temel sağlayan politik bir hareket oldu" diye yazmaktadır | |
| | | | Romantik Milliyetçiliğin Kan Dökücülüğü | |
|
مواضيع مماثلة | |
|
| صلاحيات هذا المنتدى: | لاتستطيع الرد على المواضيع في هذا المنتدى
| |
| |
| English | |
france | |
espàna | |
دخول الموقع | |
أفضل 10 أعضاء في هذا المنتدى | |
تدفق ال | |
تسجيل صفحاتك المفضلة في مواقع خارجية | |
جمعية الزهور فرع كرة القدم |
|
|